Orta Çağ'da doktorlar tarafından giyilen ve bugün çoğunlukla Kara Veba ile ilişkilendirilen uzun gagalı maskeler, zamanla hem popüler kültürde hem de tarih anlatılarında yanlış anlaşılmalara konu olmuştur. Bu maskeler, genellikle tıbbi bir mucize olarak değil, dönemin sınırlı bilgi ve korkularına dayanan bir savunma mekanizması olarak ortaya çıkmıştır.
Maskelerin tasarımı, ilk bakışta oldukça garip görünebilir. Gagalı kısmı, aromatik bitkiler ve baharatlar ile doldurularak doktorların kötü kokulardan ve hastalık bulaştıran "miasma" denilen zararlı havadan korunmasını amaçlıyordu. O dönemin tıp anlayışına göre hastalıklar, kokular yoluyla yayılıyordu ve bu yüzden hoş kokulu bitkilerin hastalıklara karşı bir kalkan görevi gördüğüne inanılıyordu. Bu teori, elbette bugün geçerliliğini yitirmiş olsa da, maskenin tasarımı zamanın şartlarına göre mantıklı bir çözüm olarak görülüyordu.
Yanlış anlaşılan bir diğer nokta ise bu maskelerin Orta Çağ boyunca yaygın olarak kullanıldığı düşüncesidir. Oysa, bu maskeler esas olarak 17. yüzyılda, özellikle Veba Salgınları sırasında Avrupa'nın bazı bölgelerinde ortaya çıkmıştır. Yani bu maskeler, Kara Veba’nın zirve yaptığı 14. yüzyıl Orta Çağ döneminde yaygın bir görüntü değildi.
Maskeler sadece doktorlar için değil, toplumsal düzenin de bir sembolü haline gelmişti. Bugün maskeler, Orta Çağ'daki tıbbi uygulamaların yetersizliklerini ve bilimsel gelişmelerin eksikliğini hatırlatan bir sembol olarak değerlendiriliyor. Geçmişteki bu yanlış anlaşılma, tıbbın nasıl evrildiğine dair önemli bir ders niteliğinde.
Bu giysi, halk sağlığını koruma amacı taşıyan ancak bilimsel olmayan yöntemlerin ilginç bir örneği olarak tarihte yerini aldı.